Kalleş Domuz !

Bu domuzun gerçekten G.TÜNE KOYMAK istiyorum.

Nasıl bir gribi var bu meretin yaa. Şişman pembe vücuduna iri yeşil gözlerine aldanmayın sakın ! Ebe s.kiyo ebe...

Final haftamın geldiği bu zamanda kırmızı bir burun, mayhoş gözler ve sümüklü bir mendille oturuyorum. Akşama kadar izdivaç seyrediyoruz. Daha doğrusu ablam zorla izlettiriyor. Kendine has bir mazoşistliği şu var ablamın. Kendine acı çektirmeyi seviyor. Bizde kaldığında bana işkence yapmaya bayılıyor. Ailedeki hiç bir bireye de benzemiyor. Bazen evlatlık diye şüphelenmiyor değilim.

Şu domuz beni blog zevkimden bile alı koyuyor. Burnum sümük kusuyor resmen.

Kuş gribinin de, domuz gribinin de, sars virüsünün de anasına kadar yolu var... öyle işte.

Heh şöyle !



Blog yazmanın vermiş olduğu heyecan ile karşınızdayım artık. Her gün ergen bir kızın iltihaplı sivilcelerini patlataraktan günlük tutması yerine blogta yazı yazmayı tercih ederim. Sonuçta o modelde bir ergenden daha fazla şeyler bildiğime ve yazabileceğime inanıyorum. Zaten başarıya ulaşmak için ilk adım da inanmak gerekmez mi ?


Ben mandolin çalıyorum ! Evet öyle. Piyano, keman gibi klişeleşmiş ensturman değil haklısın. Annemlerin zamanında herkes okullarda flüt yerine mandolin çalmayı öğrenirlermiş. Şimdi ise bırak mandolin çalmayı mandolin hocası bulmak bile ne yazıktır ki çok zor. Allahtan bu görevi yerine getirip dünyadan gidecek olan son hocayı yakalamış bulunmaktayım.


Mandolin hocam 68 yaşında bir istanbul beyefendisir kendileri. Kendisi ingilizce ve fransızca olmak üzere 2 lisan da bilmektedir. Her haftasonu beyaz saçlara biryantin sürülmüş, ayakkabılar cilalı, rutubetli bir evi andıran parfümüyle kapımıza mandoliniyle birlikte dikilir. Hemen içeriye buyur edilir. Sabah gelmişse kahvaltı yapılır ardından benim odama çalışmaya çekiliriz. Tozlu raflardan alınmış türk sanat muziğinin çeşitli makamlarıyla çalışmalara başlanır. Hata kabul etmez. Net ses duymak ister. Duymadımı alır eline mandolinimi o başlar çalmaya bir yandan söylemeye. Adam her defasında öyle candan içten söyler ki son nefesini benim odamda vericeğinin endişesini yaşarım. Hele ince notalarda içim gidiyor. Detone olmamak adına kafasını kurt gibi kaldırıp ulurcasına bağırıyor ki o an artık ruhunu teslim ediceği andır diyorum. Kendisi çaldıktan sonrada mandolini bana uzatıp; "Şimdi baştan alalım küçük hanım." diyor. Ama ne olursa olsun seviyorum ulan ben bu türk filmi triplerini yaaaa.


Mandolin dersleri ve üniversite finalleri dışında yaptığım şey deftere özlü sözler, şiirler veya günlük şeyler yazmaktı. Yani her genç kızın gibi benimde sırlarımı, anılarımı, üzüntülerimi paylaştığım bir defterim oldu. Ama ben (heralde sanatçı ruhunun verdiği bir şey olsa gerek) yazılarımı milyonların görmesini istedim. Ve kendimi burada buldum. Kendim gelmekle kalmayıp ablamı da yani
~Turuncu Bayan~da zorla getirdim. Bu sıralar onun yazması için başında ilham perisi olarak gezinmekteyim. Kendisi evil bir abla olmasına rağmen çok iyi yazdığını düşünüyorum. Her ne kadar benim ilk aldığım mandolini KIRSA BİLE seviyorum onu. Abla işte atsan atamazsın, satsan satamazsın. Ama satabilsem baya para ederdi ona eminim =) Hiç olmazsa okul harcımı kapatabilirdim.


Daha yazılacak çizilecek çok şey var. Ama bir üniversite öğrencisinin finalleri olduğu gerçekliği de var. Ne diyelim o zaman;




Şimdi çalışma vaktidir.